Tahsin Mayatepek'in Atatürk'e gönderdiği orijinal raporda yer alan bu harita, Mu kıtasından diğer kıtalara yapılan kolonizasyonu gösteriyor.(1937)
@oguzhankocblog
Osmanlı hanedanının olmadığı bir Osmanlı düşünmek çok zor.Devlet kurulduğu günden yıkıldığı döneme kadar tek bir hanedan tarafından yönetildi.Buna karşın, devletin başına başka bir hanedanın gelmesi fikri, bazı zamanlarda olmuştu.
IV.Murat başarılı ve sert bir padişahtı.IV.Murat'ı sert bir padişah yapan özelliklerinden birisi de, verdiği ölüm emirleridir.Öyle ki ölüm döşeğindeyken, kendisinden sonra tahta geçebilecek olan tek kardeşi olan İbrahim içinde, ölüm emri verdiği ve bu yönde fetva bile aldığı, bazı kaynaklarda belirtilmektedir.Aynı kaynaklara göre, bu emir Kösem Sultan tarafından uygulatılmamıştır.
IV.Murat'ın verdiği bu emir eğer uygulansaydı, Osmanlı Hanedanı son bulacaktı devletin başı boş kalacaktı.Aynı kaynaklara göre, IV.Murat bu duruma da bir çözüm bulmuştu.Tahta Rodos'ta sürgünde bulunan, eski Kırım Hanı Şahin Giray veya kendisine yakın olan Mustafa Paşa'nın geçecekti.
Solakzade'nin ifadesine göre ise durum bu şekilde değildi.IV. Murat, kardeşi İbrahim'i ölüm döşeğinde iken yanına çağırarak, tahta İbrahim'in geçeceğini belirtmişti.
İbrahim'in ruh sağlığının iyi olmadığı bilinmekteydi.IV.Murad gibi ileri görüşlü bir padişahın tahta kendisinden sonra İbrahim'in geçmesini istemesi şüpheli bir durumdur.Gerçekten de İbrahim'in Padişahlık döneminde yetersiz bir kişilik olduğu tarihçilerce kabul görmektedir.
Şüphelerimizi artıran diğer bir olay ise Rodos'ta sürgünde bulunan, eski Kırım Hanı Şahin Giray'ın İbrahim'in cülusundan sonra bir bahane ile idam edilmesidir.Daha sonra da Mustafa Paşa'nın da idam edilmiş olması, IV.Murad'ın emrinin gerçek olduğunu kanıtlar niteliktedir.
Kaynak:Hammer Tarihi
IV.Murat'ın verdiği bu emir eğer uygulansaydı, Osmanlı Hanedanı son bulacaktı devletin başı boş kalacaktı.Aynı kaynaklara göre, IV.Murat bu duruma da bir çözüm bulmuştu.Tahta Rodos'ta sürgünde bulunan, eski Kırım Hanı Şahin Giray veya kendisine yakın olan Mustafa Paşa'nın geçecekti.
Solakzade'nin ifadesine göre ise durum bu şekilde değildi.IV. Murat, kardeşi İbrahim'i ölüm döşeğinde iken yanına çağırarak, tahta İbrahim'in geçeceğini belirtmişti.
İbrahim'in ruh sağlığının iyi olmadığı bilinmekteydi.IV.Murad gibi ileri görüşlü bir padişahın tahta kendisinden sonra İbrahim'in geçmesini istemesi şüpheli bir durumdur.Gerçekten de İbrahim'in Padişahlık döneminde yetersiz bir kişilik olduğu tarihçilerce kabul görmektedir.
Şüphelerimizi artıran diğer bir olay ise Rodos'ta sürgünde bulunan, eski Kırım Hanı Şahin Giray'ın İbrahim'in cülusundan sonra bir bahane ile idam edilmesidir.Daha sonra da Mustafa Paşa'nın da idam edilmiş olması, IV.Murad'ın emrinin gerçek olduğunu kanıtlar niteliktedir.
Kaynak:Hammer Tarihi
İngiliz dalgıçlar Atlantik okyanusundan toplam değeri yaklaşık 50 milyon euro olan gümüş hazine çıkardılar. 1942 yılında bir Nazi denizaltısının batırdığı “SS City of Cairo” adlı gemideki hazine, denizin 5 bin 150 metre derinliğinden çıkarıldı. Focus dergisinin haberine göre hazine 100 ton gümüş sikkeden oluşuyor.
NASIL BATIRILMIŞ?
1 Ekim 1942’de 296 kişilik mürettebatıyla Hindistan’ın Bombay kentinden yola çıkan “SS City of Cairo” adlı İngiliz gemisi, gümüş sikkelerin karşılığında İngiltere için yiyecek ve diğer maddeler alacaktı. Gemiyi, 6 Ekim 1942’de Nazi denizaltı gemisi U68, Batı Afrika’daki Sank Helena’ya 772 km. mesafede torpilledi. Bu saldırıda gemi 5 bin 182 metre derinliğe gömüldü.
GEMİ KALINTILARI 2011’DE BULUNMUŞTU
İngiliz kalıntı araştırma uzmanı John Kingsford, “SS City of Cairo”’nun kalıntılarını “bilinmeyen bir obje” olarak İngiliz hükümetine bildirdi. Daha sonra gerekli izinleri alıp, Fransız “Deep Ocean Search” grubuyla anlaşan Kingsford, hazineyi çıkardı. Hazinenin çıkarılması 25 Eylül 2013’de gerçekleştiği halde, İngiliz hükümeti hazine hakkında kamuoyuna bilgi verme iznini yeni verdi.
@anadolutarih
NASIL BATIRILMIŞ?
1 Ekim 1942’de 296 kişilik mürettebatıyla Hindistan’ın Bombay kentinden yola çıkan “SS City of Cairo” adlı İngiliz gemisi, gümüş sikkelerin karşılığında İngiltere için yiyecek ve diğer maddeler alacaktı. Gemiyi, 6 Ekim 1942’de Nazi denizaltı gemisi U68, Batı Afrika’daki Sank Helena’ya 772 km. mesafede torpilledi. Bu saldırıda gemi 5 bin 182 metre derinliğe gömüldü.
GEMİ KALINTILARI 2011’DE BULUNMUŞTU
İngiliz kalıntı araştırma uzmanı John Kingsford, “SS City of Cairo”’nun kalıntılarını “bilinmeyen bir obje” olarak İngiliz hükümetine bildirdi. Daha sonra gerekli izinleri alıp, Fransız “Deep Ocean Search” grubuyla anlaşan Kingsford, hazineyi çıkardı. Hazinenin çıkarılması 25 Eylül 2013’de gerçekleştiği halde, İngiliz hükümeti hazine hakkında kamuoyuna bilgi verme iznini yeni verdi.
@anadolutarih
Urartu, Babil, Sümer, Selçuklu ve Osmanlı gibi tarihte birçok medeniyete ev sahipliği yapan Rumkale’nin, turizme kazandırılması amacıyla başlatılan kazı ve restorasyon çalışmaları devam ediyor.
Gaziantep’te bulunan Rumkale’nin sadece Türkiye için değil, tüm insanlık açısından önemli olduğunu vurgulayan kazı başkanı Dr. Bora Sevencan, çalışmalar tamamlandığında Rumkale’nin inanç turizmi için önemli bir kavşak noktası olacağını dile getirdi.
Doğu ve batı tarafındaki sur duvarlarında onarım yapılan kalenin kuzeyinde yer alan ve 13. yüzyılda Yakubi Azizi Barşavma’nın, adına inşa ettirdiği Barşavma Manastırı’nda da kazı ve restorasyon çalışmaları devam ediyor.
Rumkale’nin Önemi
Rumkale, Gaziantep’in Nizip ve Yavuzeli ilçesi ile Şanlıurfa’nın Birecik ve Halfeti ilçesi sınırlarında, Merzimen Çayı’nın Fırat Nehri’ne döküldüğü yerde, sarp kayalıklarla çevrili yüksek bir tepede bulunuyor. Ayrıca Urartu, Babil, Sümer, Selçuklu ve Osmanlı gibi medeniyetlerin izlerini taşıyor.
Hristiyanlar tarafından da kutsal sayılan Rumkale’yi, Hazreti İsa’nın havarilerinden Johannes’in (Yuhanna) Roma Dönemi’nde mesken tuttuğu ve kayadan oyma bir odada İncil nüshalarını çoğalttığı rivayet ediliyor.
Rumkale’nin Tarihi
MÖ.855 yılında Assur Kralı III. Salmanassar tarafından zaptedildiği zaman Şitamrat adını taşıyordu. Yunanlılar bunu değiştirerek Urima adını koydular. Süryaniler ise Kal’a Rhomeyta ve Hesna dhe Romaye adlarını kullanmışlardır. Şehir Arapların eline geçtikten sonra Kal’at ül Rum adını almıştır. II. yüzyılda Bizanslılar Halfeti’ye Romaion Koyla adını vermişlerdir. 1290 yılında Eşref komutasındaki Mısır ordusu Halfeti’yi yeniden elegeçiriyor ve ona Kal’at ül müslimin adını veriyordu. 1516 yılında zamanın akışı değişir. Mercidabık savaşını kazanan Osmanlılar Halfetiyi de ele geçirir. Osmanlılar ilk kez bu dönemde kente Kale-i Zerrin (Altın Kale), Urumgala ve giderek Rumkale demeye bu dönemde başlamıştır.
@anadolutarih
a.Hayvancılık
Orta Asya’daki Türk ekonomisinin başlangıçta temelini hayvancılık oluşturuyordu.Daha sonra tarım ve ticaret de , ekonomideki yerini aldı.
Orta Asya’nın yer yüzü şekilleri , iklimi ve Türklerin yaşayış tarzları , hayvancılığın gelişmesini sağlamıştır.Türkler en çok at ve koyun beslemişerldir.Yiyecek , içeceklerinin yanı sıra giyimleri için bazı ihtiyaçlarını bu hayvanlardan sağlamışlardır.Dışarıya sattıkları mallar arasında da canlı hayvan ilk sırayı almıştır.
b.Tarım
Türk kültürünün gelişmesiyle bozkır otlaklarının dışındaki verimli topraklarda yapılmaya başlanmıştır.Hunların buğday ve darı yetiştikleri bilinmektedir.Özellikler yerleşik hayata geçen Uygurlar döneminde , tarım çok gelişmiştir.Uygurlar her türlü ekin yanında , çeşitli sebze ve meyveyi de yetiştirmişlerdir.Tarımda sulamaya önem verilmiştir.Göktürkler zamanında açılan Tötö Kanalı bugün dahi kullanılmaktadır.
c.Ticaret
Türk devletleri komşu ülkelere canlı hayvan , kösele , deri , kürk , hayvani gıda satarlar , karşılığında ekin ve giyim eşyası satın alırlardı.
Asya Hunları , Göktürkler , Uygurlar Çin ile ;Batı Hunları , Bizans ile bu esaslarda ticaret anlaşmaları yapmışlardı.
Hazar Devleti de,kıtalar arasındaki yolların kavşak noktasında bulunduğu için, temelleri ticari siyasete dayalı bir devletti.
Türklerle komşuları arasında sürekli rekabete konu olan büyük kazanç vasıtalarından biri de “İpek Yolu” idi.Bu yol,Çin’den Akdeniz kıyılarına ve Anadolu’ya kadar uzanıyordu.İpek Yolu,Batıyı Uzak Doğu’ya Hint’i Çin’e bağladığı için felsefelerin , dinlerin , geleneklerin ve sanat eserlerinin iletilmesinde büyük rol oynuyordu.Bu özellikleri ve iktisadi önemi sebebiyle , İpek Yolu’nun geçit yeri olan İç Asya bölgesi , bin yıl süreyle Türk ve Çin siyasetlerinin ana hedefi olmuştu.
Hazar ve Bulgar ülkelerinden başlayarak Ural-Güney Sibirya-Altaylar-Sayan Dağları üzerinden Çin’e ve Amur nehrine ulaşan daima Türklerin elinde bulunan yolda da canlı bir ticaret faaliyeti vardı.İpek Yolu’na kuzeyden paralel uzanan bu yola “Kürk Yolu” denilmiştir.
d.Maliye
Türk devletlerinin ekonomisi , mağlup ve bağlı devletlerden alınan yıllık vergilere ve armağanlara , ayrıca halktan toplanan vergilere dayanıyordu.Asya Hun Devletinde vergi toplamakla görevli memurlar vardı.
Ayrıca işlek ticaret yollarından sağlanan vergi ve gümrük gelirleri, madencilikten elde edilen yüksek gelir de mali gücü arttırıyordu.
Eski Türkler , para olarak , daha çok üzeri resmi damgalı ipek parçası kullanmışlardır.
e.Sanayi
Dünyanın en büyük devletlerini kuran Türklerin , önemli ölçüde ve çağına göre daima ileri bir savaş sanayisine ihtiyaçları vardı.Bu üstün sanayi , demir sayesinde kurulmuştur.Daha önce ise , Altay’da gerçek bir altın endüstrisi bulunuyordu.
@anadolutarih
Orta Asya’daki Türk ekonomisinin başlangıçta temelini hayvancılık oluşturuyordu.Daha sonra tarım ve ticaret de , ekonomideki yerini aldı.
Orta Asya’nın yer yüzü şekilleri , iklimi ve Türklerin yaşayış tarzları , hayvancılığın gelişmesini sağlamıştır.Türkler en çok at ve koyun beslemişerldir.Yiyecek , içeceklerinin yanı sıra giyimleri için bazı ihtiyaçlarını bu hayvanlardan sağlamışlardır.Dışarıya sattıkları mallar arasında da canlı hayvan ilk sırayı almıştır.
b.Tarım
Türk kültürünün gelişmesiyle bozkır otlaklarının dışındaki verimli topraklarda yapılmaya başlanmıştır.Hunların buğday ve darı yetiştikleri bilinmektedir.Özellikler yerleşik hayata geçen Uygurlar döneminde , tarım çok gelişmiştir.Uygurlar her türlü ekin yanında , çeşitli sebze ve meyveyi de yetiştirmişlerdir.Tarımda sulamaya önem verilmiştir.Göktürkler zamanında açılan Tötö Kanalı bugün dahi kullanılmaktadır.
c.Ticaret
Türk devletleri komşu ülkelere canlı hayvan , kösele , deri , kürk , hayvani gıda satarlar , karşılığında ekin ve giyim eşyası satın alırlardı.
Asya Hunları , Göktürkler , Uygurlar Çin ile ;Batı Hunları , Bizans ile bu esaslarda ticaret anlaşmaları yapmışlardı.
Hazar Devleti de,kıtalar arasındaki yolların kavşak noktasında bulunduğu için, temelleri ticari siyasete dayalı bir devletti.
Türklerle komşuları arasında sürekli rekabete konu olan büyük kazanç vasıtalarından biri de “İpek Yolu” idi.Bu yol,Çin’den Akdeniz kıyılarına ve Anadolu’ya kadar uzanıyordu.İpek Yolu,Batıyı Uzak Doğu’ya Hint’i Çin’e bağladığı için felsefelerin , dinlerin , geleneklerin ve sanat eserlerinin iletilmesinde büyük rol oynuyordu.Bu özellikleri ve iktisadi önemi sebebiyle , İpek Yolu’nun geçit yeri olan İç Asya bölgesi , bin yıl süreyle Türk ve Çin siyasetlerinin ana hedefi olmuştu.
Hazar ve Bulgar ülkelerinden başlayarak Ural-Güney Sibirya-Altaylar-Sayan Dağları üzerinden Çin’e ve Amur nehrine ulaşan daima Türklerin elinde bulunan yolda da canlı bir ticaret faaliyeti vardı.İpek Yolu’na kuzeyden paralel uzanan bu yola “Kürk Yolu” denilmiştir.
d.Maliye
Türk devletlerinin ekonomisi , mağlup ve bağlı devletlerden alınan yıllık vergilere ve armağanlara , ayrıca halktan toplanan vergilere dayanıyordu.Asya Hun Devletinde vergi toplamakla görevli memurlar vardı.
Ayrıca işlek ticaret yollarından sağlanan vergi ve gümrük gelirleri, madencilikten elde edilen yüksek gelir de mali gücü arttırıyordu.
Eski Türkler , para olarak , daha çok üzeri resmi damgalı ipek parçası kullanmışlardır.
e.Sanayi
Dünyanın en büyük devletlerini kuran Türklerin , önemli ölçüde ve çağına göre daima ileri bir savaş sanayisine ihtiyaçları vardı.Bu üstün sanayi , demir sayesinde kurulmuştur.Daha önce ise , Altay’da gerçek bir altın endüstrisi bulunuyordu.
@anadolutarih