Türk dili bilinen 1500 yıllık edebi tarihinde dört adet esas, üç tane de yardımcı alfabe ile yazıldı. Yani devlet olarak Göktürk, Uygur, sonra Arap ve Latin alfabesi kullanılmıştır. Başka dinlere giren Türklerin kullandığı farklı alfabeler de vardır.
Bütün bu alfabeler içinde Türkçe'ye en az uyum sağlayan Arap harfleridir. Kültürel anlamda çokça etkileşim kurduğumuz İranlıların yaptığı değişikliklerle kabul ettiğimiz bu alfabede de, maalesef Türkçenin sekiz adet ünlüsünün yani, a ve e, ı ve i, o ve ö, u ve ü'nün karşılanamadığı açıktır. Arap Harflerinde elif, a ve e için kullanılır. "Ya" harfi hem i hem y, hem de ı'dır. Vav ise hem v'dir,hem de o ve u,ö ve ü'dür.
Göktürk Alfabesiyle Orhun yazıtları
Tanıdığımız kelimeleri belirtiler, ipuçları ile okuruz. Bilemediğimiz isimler eğer Goethe gibi ecnebi bir isimse "köte" de olur "güte" de. Ecdadın isimleri ve yer adları ise meçhuldür. Ç ve p harflerini İranlılar ilave etmiştir. 19. yüzyılda Şemsettin Sami gibi büyük adamlar, sekiz sesliyi ifade için çok gayret sarfetmiştir. Bu gibi temkinli ıslahatçıların yanında Latin harflerini önerenler de olmuştur. Nitekim Türk tiyatrosunun öncülerinden Azerbaycan'ın ünlü yazarı Mirza Fethali Ahundzade bizim Tanzimat ricaline böyle bir Latin alfabesi taslağını da sunmuştur. Doğrusu Mirza'yı terslemedikleri açık; hatta bir mecidiye nişanı ile taltif edilmiştir.
İmla meselesi gazete yayıldıkça,bürokrasi büyüdükçe Türk düşüncesini işgal etmeye başladı. Alfabe değiştirmek kolay değil;1928 Kasım'ında alfabe değiştirmeye cesaret edebilen pek azdı. Bizden önce bir tek Azerbaycan'da bir deneme söz konusudur. Türkiye'yi takiben bütün Rusya Türkleri önce Latin alfabesine geçtiler, ardından da Stalin'in emriyle Rus Kiril alfabesi kendilerine dayatıldı.
9 Eylül 1917 Tarihli bir takvim yaprağı
Bizim Latin harfleri Latin harfi olduğu için en mükemmelidir. Zira Romalılar eski Doğu'dan Fenike ve Yunan alfabesinden süzülüp gelen en mükemmel imlemeyi ortaya koydular. Bu alfabeyi kullanmak Türk dili için bir kazançtır. Hiç şüphesiz, yüzde yüz mükemmel bir alfabeden söz edemeyiz. Kullandığımız kalın k (Kaf) ve ince k (Kef) sorunu var, sonra uzun telaffuz edilecek a var.
Dil de hayat gibi değişiyor. İnsanların dilleri üzerine düşünmeleri hem kaçınılmaz hem gerekli. Kaldı ki teknolojik değişikliklerin, bilgisayarın alfabelerin başına ne dertler açtığı herkesin malumu. Alfabe bu dile kolay; beş bin yıldır değişiyor. Korumamız için çok uyanık olmamız lazım.
İlber Ortaylı,Türkiye'nin Yakın Tarihi,İstanbul 2011, s.81-83
Eski Türk İnanışlarında Kıyamet Günü
“Kalgançı çak” Altaylarda yaşayan şamanist Türkler bir gün dünyanın sonunun geleceğine yani kıyamete inanırlar.Bu güne Altay Türkçesi’nde Kalgançı Çak denilir. Türkiye Türkçesi’ndeki karşılığı kalacak olan çağdır. Eski Türkler ‘in inançlarında da kıyamet kavramı yer alırdı. Eski Türkler kıyamete Uluğ Gün derlerdi ;Uluğ Gün; deyimini Türkler, müslüman olduktan sonra da kullanmışlardır. Altay Türklerinin inançlarına göre kişioğulları gün geçtikçe azacak, yazıktan (günahtan) çekinmeyecek, kötülük alabildiğine çoğalacaktır.İyiliklerle dolu Tanrı Ülgen, bu yazıklı topluluktan uzaklaşacak, karanlık dünyanın kötü ruhu Erlik (Erklig) yeryüzüne yaklaşacak. Erlik’in yardımcısı Karaş ondan önce yeryüzüne çıkacak. Kişioğulları Ülgen’i unutacak.Kötü ruhlar ile iyi ruhlar, insanları kazanmak için yeryüzünde savaşacak. Karanlık dünyanın varlıkları Erlik, Karaş ve Kerey insanları karanlık dünyaya çekecek; Tanrı Ülgen ve iyi ruhlar (Mangdaşire, May-Tere) ise insanları aydınlığa, iyiliğe çekecek. İki taraftan da ölenler olacak. Sonunda Ülgen tek başına kalacak. Ülgen;Ölüler, kalkın!; diye bağıracak ve bütün ölüler dirilecek.